Çocukluğumu geçirdiğim Gemlik’teki evimizin, büyük ahşap çift kanatlı kapısı ve kapının üzerinde tunç dökümden yapılmış, kapıyı çekmeye yarayan zarif kapı süsleri vardı. Her dokunduğumda güven ve sevgiyi hissettirirdi bana.
Lise yıllarımı Bursa’da geçirdim. Bursa, tarihi eserleri, bolca eski güzel ahşap evleri ve bu evlerin kapılarında bulunan çeşit çeşit kapı tokmakları ile tarihi olduğu kadar sevimli bir şehirdi benim için.
Bazen son derece süslü, bazen hayli mütevazı duran evlerin kapıları, yapılara kattığı estetiğin yanında bende bir güven duygusu ile harmanlanan samimi bir sevgi hissi uyandırırdı. Bu kapılara yakından bakmak ve dokunabilmek için tanımadığım insanların kapı tokmaklarını tıklattığım çok olmuştur.
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Seramik Bölümü’nü kazanıp sanat eğitimi almaya başladığımdan bir süre sonra, çocukluğumdan beri ilgimi çeken estetik kapıların ve kapı tokmaklarının çoğunun, zamanını yansıtan sanat eserleri olduğunu fark etmeye başladım. Dönemlerinin usta ve zanaatkârlarının, bunlara yön veren bilim insanları veya sanatçıların bize ulaşan eserleri beni konuyu araştırmaya sürükledi.
Bu fikir sonucunda, konumun özünü oluşturan çağdaş bir üründe geçmişi yaşatmak için en iyi bildiğim malzeme olan çamurla şekillendirme isteği başladı. Çamuru yoğurup, ona kapı tokmağı görünümü verip, geçmişten bana geçen hissiyata bağlı kalarak, hem benim hem de zamanın ruhunu, duygularını bezeyerek kendi kapı tokmaklarımı oluşturmaya başladım.
Bu kitabın temelini 1995 yılında Prof. Erdinç Bakla hocamın danışmanlığı ile hazırladığım yüksek lisans tezim oluşturmaktadır. Bir sanatçı ve eğitimci olarak, geçmişten kalan ve geleneksel olan eserleri günümüze kendi yorumumuzla taşıyorsak bu eserlerin titizlikle araştırılmasının doğru olduğu düşüncesindeydim. Kapı tokmak figürlerini, tasvirlerini hatta mitolojik yönlerini, sosyal anlamlarının araştırılması yönünde yaptığım çalışmalar sonucunda kapı tokmaklarının bir anlamda hem kapıların, hem de kullanıldıkları zamanın dili olduğunu gördüm.
Şüphesiz benim kapı tokmaklarım bir kapıya takılıp, zamanında yaptığı işlevi yapma amaçlı değildir. Bir dönemi yansıtan, kendine özgü öyküleri olan, kapının dış yüzünde, dışarıda bulunan kapı tokmaklarını çağdaş formlarla tasarlayarak mekân içine taşımak istedim.Gerek bölgeleri gezerek, gerekse kaynaklardan yararlanarak tespit edebildiğim kapı tokmaklarını heykel ve panolara dönüştürdüm. Araştırmalarımı bitirip eskizlerimi tamamladıktan sonra geçmişle gelecek arasındaki bağlantıyı yansıtmalarını sağlayan üzerindeki sırlarını hazırladım. Yapıtlarımda şamotlu, beyaz ve kırmızı olmak üzere üç ayrı çamur çeşidi kullandım.Formları yapıp, sırlı pişirimlerini bitirdikten sonra yapıldıkları dönemde yaşadıkları ruhu taşımaları için eski evlerden, eskicilerden bulduğum ahşaplardan hazırladığım kaidelerin üzerine yerleştirdim. Seramik yapıtlardan sonra kapı tokmaklarında camı kullandım.
Bir süre sonra heykellerim kadın formlarına dönüştü. Her kapı tokmağı gibi hepsi kendini anlatıyordu, ister şehirde ister ücra bir köyde yaşasın, eğitimli ya da eğitimsiz olsun, her kadın estetik güzellikler içinde sesini duyurmaya çalışıyordu.
Türk sanatının şimdiye kadar çok ilgi görmemiş bir kolu olan, plastik sanat eseri niteliğindeki kapı tokmakları, sanayileşme, modern konutlaşma, şehirleşme yarışı içerisinde yok olmaktadır. Yerine sadece işlevsel yönü ele alınarak ziller takılmakta kapılar bu süslemelerden mahrum bırakılmaktadır. Bu durumda sanatçılara mimarlara ve kültürel değerlerimize önem veren kuruluşlara büyük görev düşmektedir. Kültürel bir değer olarak gördüğüm kapı tokmaklarına toplum olarak sahip çıkmalı ve korumalıyız.
Doğal bir malzeme olan seramiği ve camı, kökeni Orta Asya’ya kadar dayanan Anadolu kültürüyle bir araya getirerek kapı tokmaklarını yeniden ve bir başka formda üretirken ben de payıma düşeni yapmaya çalışmış oldum.
Aydan Birdevrim