AKTÜEL ARKEOLOJİ 34.SAYI KIBYRATIS
Kültürel ve politik olarak, Anadolu´nun kesişen coğrafyası Kibyra, Lidya, Karya, Frigya, Likya arasında kalmış, bugün gözlerden uzak ama yağmacılara oldukça yakın bir antik bölge. Yeni sayımızda size hiç bilinmeyen bir bölgenin hikayesini anlattık.
Aktüel Arkeoloji 34. sayısının editör sayfasında Cevdet Bayburtluoğlu Anısına yer verdi.
CEVDET BAYBURTLUOĞLU ANISINA
Tam da adına uygun bir şekilde yüksek kayalığın yanında bulunan şehir, Arykanda. Teraslarla aşağıya güneye doğru uzanır; güneyde modern yolun ardında farklı bir zamanın izlerini taşıyan Bizans Dönemi yapılarıyla son bulur. Kent, doğusundaki uzun nekropolle ölümü hatırlatarak, doruklarından kayaların arasından binlerce yıldır gürül gürül akan suyun bulunduğu yerde, köylülerin de tabiriyle "Suyun Gözü’nde” serinliği yaşatarak, onun da ilerisindeki Cevdet Bayburtluoğlu’nun evinde de "yaşam”ı vurgulayarak ve daha da ilerilere doğru uzanarak varlığını koruyordu. Ölümle yaşam arasında bir serinlik vardır. Evet! Cevdet Hoca’nın evi Arykanda’nın yaşamının bir sembolü olarak yüksek kayalıklara karşı konumlanmıştı.
Kendisini öylesine Arykanda’ya günümüz adıyla Arif Köyü’ne ait hissetmiş olmalı ki Cevdet Hoca, yılın büyük bir bölümünü geçirip oturacağı, bir köy evi yaptırmakla kalmadı; aynı zamanda nüfusunu da oraya aldırdı. Zaten sırf bunu bilmek, insanın zihninde hemen şu yargının oluşmasına neden oluyor: Bir insan bu kadar çok özümserse işini, bu kadar çok önemli görürse başarısız olmasına imkân yok. Cevdet Hoca hayatını adadığı Arykanda için ilk günkü heyecanı sağlıklı günlerde hiç yitirmeden taşıyor her gün ele geçen eserleri görme vakti geldiğinde oyuncak bekleyen bir çocuk gibi seviniyor, bizimle birlikte mutlu olup heyecanlanıyordu. Sağlığının bozulduğu zamanlarda bile Arykanda’nın yüksek rampalarına tırmanmak, kazı alanını gezmek, işin başında durmak için can atıyor ama maalesef sağlığı buna el vermiyordu. O zamanlarda da düzenli olarak bilgi almaya çalışıyor, varlığını eksikliğini hiç hissetmememiz için elinden geleni yapıyordu.
Bir akordeon alabilmek hevesiyle girdiği arkeoloji hayatında katlandığı sıkıntılar, üstesinden geldiği zorluklar bir müzisyenin narinliği ve yaratıcılığıyla, çalışma azmiyle bir bir yok oluyor, kat ettiği yol ve yaptıklarında, yüzünden gülümsemeyi yüreğinden çalışma azmini hiçbir şey silemiyordu. Binlerce yıldır toprak altında kalmış olan anıların, kültürel mirasın, insan elinden çıkmış her şeyin, biraz unutulmuş, biraz uğraşılmamış, birazda umursanmamış bu kentin yeniden nefes almasını sağlayan tam kırık yıllık emeği olan kişi oydu. Bu nedenle Cevdet Hoca Arykanda için yaşamı simgeliyordu. Arazide olmadığı zamanlarda bile uzaklarda belli belirsiz görülen evinin balkonunda ya da penceresinde Hoca'nın sizi izlediğini bilmek, kırk derecedeki güneşin altında çalışırken insana daha bir güven veriyor, onun varlığı öğle molasında dinlediğimiz ulu ağaçların gölgelerinden daha çok serinletiyordu yüreğimizi. Bu zorlu mesleği icra ederken, insanın başında Cevdet Hoca gibi birinin bulunduğunu bilmesinden daha güzel ne olabilirdi? Yapılan her hatada, gözden kaçan her ayrıntıda yüreklerde beliren; "Hoca ne der?” korkusu yerine "Daha iyisini, daha doğrusunu öğreneceğiz; kendi hatalarımızla pişeceğiz” düşüncesi hâkim oluyor, Hoca'nın varlığı hem öğrencileri hem de işçileri rahatlatıyordu.
İlk kez doçent olarak gelip büyülendiği Arykanda’ya, daha sonra 1971 yılında kazılara başlamış tam kırk yıl bilfiil kazıları yürütmüş, Lykia bölgesinin ilk Türk kazısı olan Arykanda kazılarını sürdürmenin onuru yaşamıştı. Cevdet Hoca, Türk ve dünya arkeolojisinin önemli bir ismi olarak Türkçe ve yabancı dillerde 7 kitaba, onlarca makale, bildiri ve konferansa imza attı. Kendisinden sonra kazıyı ve onurla taşıdığı bayrağı yetenekli, çalışkan ve başarılı öğrencilerine devrederek, Türkiye’nin önemli üniversitelerine çok sayıda arkeoloji profesörü, doçenti, saygın müzelerine ve kurumlarına arkeolog-müzeci yetiştirerek aramızdan ayrıldı. Keşke biz öğrencileri de onun gibi olabilsek. Keşke biz de Cevdet Hoca gibi ardımızda güzel anılar, başarılı işler, bizi rahmetle saygıyla anan biraz buruk ve ama başı dik onurlu aydın öğrenciler bırakabilsek.
Şimdi başımızda Cevdet Bayburtluoğlu yok ve Arykanda 40 yıl öncesindeki hiç kazılmamış halinden belki de hiç yerleşim görmemiş zamanından bile daha yalnız, daha buruk ama onun sayesinde bir o kadar da ümitle araştırılmayı, yeni yerlerinin kadim ama bizim için yeni eserlerinin keşfedilmesini bekliyor.
Işıklar içinde yat Cevdet Hoca’mız.